31 Ocak 2013 Perşembe

2009 Kırşehir gezimiz...

ANADOLU’NUN ORTASINDA BİR TURİZM POTANSİYELİ

OZANLAR  DİYARI  ŞİRİN  KIRŞEHİR


Hitit, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok medeniyeti bünyesinde barındırmış. Ağırlıklı olarak 13. ve 14. yüzyılda Anadolu’nun Türkleşme süresince önem kazanmış, Anadolu’nun iktisat ve medeniyet merkezi olmuş.  Türk dilinin öncüsü Aşıkpaşa, Gökbilim Medresesenin kurucusu Cacabey, Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli gibi birçok düşünür ve mutasavvıf yetiştirmiş. Günümüzde kültürel yapısı,  tarihi eserleri, termal suları, el sanatları, halk oyunları, baraj ve gölleri, otantik köyleri, konakları, camileri, kümbetleri, yöresel mutfağı, henüz bozulmamış dokusu ile sizi karşılamayı bekleyen Kırşehir’in tarihi yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanıyor.
  
Kılıçözü zemzem akar
Bahçeler gül kokar
Kırşehir'den başkasına
Aklı olan nasıl bakar.

Kadim dostum Ayfer Yavi ile ne zamandır planladığımız Kırşehir gezisini en sonunda gerçekleştirdik. Zamanlamamız çok da iyi oldu, Ahilik Kültürü haftasına denk geldik; üstelik hava da mükemmeldi. Gitmişken hiç değilse beş gece kalalım, her yeri iyice gezelim, dedim. Arkadaşım biraz kararsız kaldı. “Ya sıkılırsak, beş gün orada ne yapacağız?” dedi. Baba memleketi olduğu için ben daha önce kısa kısa ziyaretler yapmıştım, bu nedenle beş günün bize az geleceğini kestirebiliyordum. Gezimizin sonunda baktık ki gerçekten de beş gün yetmedi, göremediğimiz yerler oldu.
 Kırşehir, Kapadokya bölgesinde ve ulaşımı çok kolay bir ilimiz olmasına rağmen turizmde hak ettiği ilgiyi göremediğini düşünüyorum. Ancak Japonlar, Kapadokya’ya geldiklerinde Kırşehir’e uğramadan geçmezler. Nedenini daha sonra anlatacağım.

“Ozanlar Diyarı Şirin Kırşehir” diye anılan bu güzel ilimiz, Aşık Musa, Dadaloğlu, Aşık Said, Aşık Seyfullah, Aşık Hasan, Muharrem Ertaş,  Şemsi Yastıman ve Neşet Ertaş gibi birçok ünlü halk ozanımızı yetiştirmiştir.
 Şirin mi? Evet, gerçekten “şirin” iyi bir tanımlama. 220 bin nüfuslu Kırşehir, temiz,  yolları düzgün, insanları cana yakın.  İki kadın çok rahat gece gündüz her yeri dolaştık, hiç bir sorunla karşılaşmadık. Fast food yok, çay bahçelerinde pop değil türkü çalıyor, sayısı azalsa da hala bağ evinde kendi meyve sebzesini yetiştiren, kışlık yufka ekmeğini, pekmezini, peynirini yapan, biber, bamya dizip kurutan birçok aile var. Yıllardır süre gelen ve yakın ilçelerden satıcıların da geldiği, Pazartesi günleri kurulan çok büyük bir pazarı var. İstemediğiniz kadar çok, taze ve doğal meyve sebze dolu. Ahi Evran Üniversitesinin açılması ve bölümlerin çoğalması ile Kırşehirde büyük bir öğrenci nüfusu oluşmuş, bu da şehire bir hareket getirmiş. Kırşehir Valiliği her bir tarihi- turistik yer ile ilgili çok güzel broşürler ve kitaplar yayımlamış. Genelde gittiğim yerlerde bir tane broşür bulmakta zorlanırım, burada ise broşür ve kitapları taşıyamayıp kargo ile evime gönderdim.


 
Merkezden uzak yapıları görmeye vaktiniz olmasa da,  Ahi Evran Camii, Arkeoloji Müzesi, Cacabey Medresesi, Kapucu Camii, Çarşı Camii, Aşık Paşa Türbesi ve termal tesislerin hepsi merkezde ve birbirine çok yakın. Mutlaka Uzun Çarşı’yı dolaşıp kaleye de çıkın. Kaleden pek eser yok ama tepeden manzara güzel.

 


KALESİNDEN SEYRETMEDEN
GÖRDÜM DEME KIRŞEHİR’İ
AHİ EVRAN’A ERMEDEN
SEVDİM DEME KIRŞEHİR’İ

Çok iyi bildiğimiz bir söz vardır: “Elini, sofranı, kapını açık tut, dilini, gözünü ve belini bağlı tut”. Bu söz, Anadoluda bir çok il dolaştıktan sonra son olarak Kırşehire gelen ve burada vefat eden Ahilik Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evran-ı Veli’ye (1171-1261) ait. Ahilik, iş ahlakını savunan, sermaye ve işçinin alın terini koruyan, akıl, ahlak, bilim ve çalışma prensipleri üzerine kurulan ve günümüzün kooperatifçilik, sendikacılık, sosyal güvenlik, kalite ve fiyat kontrol sistemine benzer yönleri olan bir teşkilat. Ahi Evran-ı Veli’nin türbesinin bulunduğu zaviye, Kırşehir il merkezinde kendi adıyla anılan Ahi Evran mahallesinde yer alıyor.
 
Her yıl Ekim ayının ikinci haftasında Ahilik haftası kutlanıyor. Seyahatimiz bu haftaya denk gelince  çeşitli el sanatları, halk dansları, saz konserleri, yöresel yemek tanıtımlarını bir arada görme şansını yakaladık. Kazanlarla yapılan ve halka dağıtılan Ahi pilavının tadı da damağımızda kaldı.

 


İLK RASATHANE- CACABEY MEDRESESİ

Günümüzde cami olarak kullanılan Cacabey Medresesi, 1272 yılında dönemin Valisi Nurettin Cibril bin Cacabey tarafından fen ve astronomi eğitimi verilen bir medrese olarak kurulmuş. Kırşehir’in en önemli tarihi yapılarından biri sayılan medresenin değişik mimarisi dışında güneş sisteminindeki gezegenleri temsil eden iç sütunceleri, rasat kuyusu, aydınlık feneri ve gözlem kulesi var. Dış cephede ve köşelerde bulunan sütunlar gerçekten bir roketin ateşlenmiş ve fırlama halini andırıyor. Ayrıca, dış cephede bulunan daire şeklindeki 4 kabartmanın ekvator çizgisini, eksen eğikliğini, güneş ve ay’ı temsil ettiğine dair yorumlar tartışılsa da çok gerçekçi. Cacabey’in türbesinin yer aldığı bu medresenin bulunduğu merkezdeki geniş meydanın ismi de, Cacabey Meydanı.
 




JAPON BAHÇESİ (MIKASANOMİYA ANI BAHÇESİ) VE MİMARİ AÇIDAN DÜNYADA TEK MÜZE BİNASI

Kaç kişi Kırşehir’de muhteşem bir Japon bahçesi olduğunu bilir? Anadolu’nun ortasında bir cennet hayal olabilir mi? Bu bahçe, Kırşehir’den yaklaşık 30 km uzaklıktaki Kaman ilçesinin Çağırhan köyünde, Altes Prens Takahito Mikasa’nın Kalehöyük kazılarını başlatması anısına ve bölge halkına rekreasyon alanı yaratmak amacıyla 1993 yılında Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından kurulmuş. Japonya sınırları dışında bulunan en büyük botanik bahçesi. İnanması zor ama ondört bin bodur bitki ve üç bine yakın ağaç var, her cins bitkinin  Latince ve Türkçe isimler yazılı. Belirli gün ve saatlerde şelaleler açılıyor, suni göletler yapılmış, yemyeşil, tertemiz, huzur verici, cennet gibi bir yer. Dikkat - açık hava olsa da bu bahçede sigara içmek yasak!  O kadar hayran kaldık ki, baharda bütün çiçekler açtığında tekrar gitmeye karar verdik. Kapadokya’yı gezen Japon turistlerin Kırşehir’e mutlaka uğrama nedenleri de bu bahçeyi ziyaret etmek.




 
Japonların yürütüğü Kalehöyük kazılarından çıkan eserleri sergilemek amacıyla bahçenin içinde höyük görünümünde tasarlanmış modern bir müze binası yapılmış. Mimari açıdan dünyada tek örnek olan bu höyük şeklindeki müze 2010 yılının ikinci yarısında açılacak. Şimdilik müzenin içinde sadece Kalehöyük’ün katlarını, kazılan alanları gösteren çok ilginç bir maket var. Müzenin yanında muazzam bir Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü yer alıyor.  Dileğimiz Anadolu’da arkeolojik kazı yapılan diğer bölgelerimize model olur.
  

İLK ÖZ TÜRKÇE ESERİN YAZARI
AŞIK PAŞA (1272-1333) VE TÜRBESİ

Aşık Paşa Türbesi merkezden 15 dakikalık bir yürüyüşle şehre hakim bir tepede yer alıyor. Türbenin 10 dilimli istridye kabuğu şeklindeki  taç kapısı ve etrafındaki süslemeler Anadolu Selçuklu süsleme sanatının yegane örneklerinden biri.
 Aşık Paşa'nın kimliğini oluşturan başlıca öğe, onun Türk diline verdiği önem. Arapça, Farsça, İbranice ve Ermenice dillerini iyi bilmesine karşın eserlerini katıksız öz Türkçe ile yazmış. Arap ve Fars kültürlerine ve dillerine duyulan hayranlığı kınamış ve eserlerini Türk dilinde kaleme alarak bu eğilimlere karşı koymuş. En ünlü yapıtı, günümüz Türkçesi ile çevirisi de bulunan 12.000 beyitlik Garibnâme adlı mesnevisi.



TERMAL TURİZMİ

Kırşehir termal kaynaklar bakımından çok zengin ve Termal Turizmi açısından büyük potansiyele sahip bir ilimiz. Jeotermal sahası; termal turizmin yanısıra konut ısıtılması ve seracılıkta da kullanılmakta. Kaplıca tesisi olarak üç yıldızlı Terme Oteli, Temur Termal Oteli ve Ahi Evran Üniversitesine bağlı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi  bulunuyor. Ayrıca şehir merkezinden 2,5 km uzaklıkta inşaatı devam eden beş yıldızlı Termal Köy’ün  2010 yılında hizmete girmesi planlanmakta.  Yakında Kırşehir  termal turizmi alanında diğer merkezlere rakip olacağa benziyor.

BİR ZAMANLAR SEYFE GÖLÜ KUŞ CENNETİ
Kuşların en önemli göç yollarından birinde olan, bir zamanlar flamingo kuşlarınların üreme  alanı olan ve  187 kuş türünün barındığı Seyfe Gölü; “yanlış uygulamalar sonucu”  şu anda  can çekişiyor.  Tabiatı Koruma Alanı , birinci derece  Doğal Sit Alanı ve Ramsar Alanı  ilan edilen Seyfe Gölü, ülkemizde 3 uluslararsı  sınıflamaya sahip tek gölümüzdür.
2006 yılında kuruyan göl, bu seneki yağışlarla doğal yollarla eskiye nazaran biraz düzelse de tehlike aynı şekilde devam ediyor. Son günlerde televizyon reklamlarıyla da tanıtılan “Seyfe Kurak Alanı Göl Oluyor”; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğrencilerinin Seyfe Gölünde yaşanan sorunlara ışık tutabilmek amacıyla Ekim 2008’de başka kurumların da desteğini alarak başlattıkları bir proje . Dileğimiz bunun gibi  projelerin devamı ile daha geç olmadan Seyfe gölü kurtulur, tarım tekrar canlanır ve göçmen kuşlar geri gelir.  
 KESİKKÖPRÜ VE KESİKKÖPRÜ KERVANSARAYI
 Kırşehir’in 20 km güneyinde Kızılırmak üzerinde yer alan Kesikköprü, Anadolu Selçuklu köprülerinin en ünlüsü. 1251 yılında yapılan 13 kemerden oluşan köprü 220 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde. Yakınında bulunan ve 1268 yılında Cacabey tarafından yapılan Kesikköprü Kervansarayı restorasyon çalışmaları nedeniyle kapalı olduğu için, dışardan fotoğraf çekmekle yetinmek zorunda kaldık. Misafirperver  köy muhtarı Şahin Koç bizi hem gezdirip bilgi verdi, hem de evinde güzel bir yorgunluk  çayı ikram etti.
 


İl kodu (386)
Plaka: 40
İlçeleri: Merkez, Kaman, Mucur, Çiçekdağ, Boztepe, Akpınar ve Akçakent.

4 Ocak 2010 Hurriyet
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13362889&tarih=2010-01-04

Sevgilerimle,
Arzu KILIÇÖZLÜ

2008deki Türkmenistan gezimden...(Hürriyet Seyahat Eki)

 Orta Asya'daki Ata Yurdu

Türkçe’nin en saf haliyle yaşadığı, kadınların erkekleri gölgede bırakacak kadar renkli giyindiği, sokakları tertemiz, müzeleri, tarihi yapıları bakımlı bir ülke Türkmenistan. Yüzde 90’ı çöllerle kaplı. Buna karşın şehirleri yemyeşil. Doğalgaz zenginliği sayesinde refah yüksek. Fiyatlar ucuz. 5,1 milyonluk nüfusunun neredeyse tümü okur-yazar.Aralık ayında sıcaklık 6-10 derece arasında. İklimi kuru olduğu için soğuk hissedilmiyor. Atalarımızın izini sürmek, kutsal Merv’i, mucizevi Ürgenç’i görmek, rüzgar kanatlı Akhalteke atlarının sırrını çözmek istiyorsanız yola çıkmaya değer.

Orta Asya’daki ata yurdu

AŞKABAD

Başkentin ismi Arapça aşk, Farsça kent anlamındaki ibad sözcüklerinin bileşimi. Yollar yemyeşil, sokaklar temiz. Kadınlar devamlı ellerinde süpürgelerle sokak süpürüyorlar. Ülke doğal gaz zengini olduğu için hava kirliliği yok. Toprak bol, nüfus az, sokaklar boş. Merkez, merhum devlet başkanı Türkmenbaşı Niyazov’un girişimleriyle beyaz kente dönüştürülmüş. Türk müteahhitlerin yaptığı muazzam yeni binalar, anıtlar beyaz mermer kaplı. Tekdüze bir izlenim veren ultra modern görüntü, kent çevresindeki yerleşimlerde değişiyor. Kendinizi 100 yıl geriye ışınlanmış gibi hissediyorsunuz.

Doğal gaz, benzin, elektrik, su ücretsiz. Maaşlar aylık yaklaşık 150-250 dolar civarında. Yasaklandığı için sokaklarda dilenci görülmüyor. Ülke yabancı sermayeye ihtiyatlı yaklaşıyor. Mevcut devlet başkanı, Niyazov kadar abartmasa da, şehirde resimlerine, onu öven sözlere sık rastlan./_np/9195/6889195.jpgıyor. Halk cana yakın. Türk olduğumuzu öğrenenler gözleri ışıldıyarak hal hatır sordu. Kadınlar desenli aplik yakalı, rengarenk geleneksel uzun elbiseler giyiyor. Evliler başını bağlıyor. (Başı bağlı deyimi buradan geliyormuş) Zenginler gülümsediğinde tüm dişlerinin altın kaplı olduğunu görüyorsunuz..



Bayramı bol bir ülke Türkmenistan. Halı, kavun, buğday, at bayramı bile var. Bazı aileler gelir sağlamak için özel izinle turist gruplarını evlerinde ağırlıyor. Odaları bahçeli avlu etrafına dizilmiş. Zarif halk dansları ve şarkıları eşliğinde yemek yiyip, danslara eşlik edebiliyorsunuz. Ev halkının yaptığı el işleri de bir kenarda satışta sunuluyor.

BİR TONLUK HALI
27 bin metrekarelik alana kurulan, beş bin kişilik Ertuğrul Gazi Camii, Türk camisi olarak biliniyor. Dış cephesindeki küfeki taşları İstanbul Hadımköy’den, mermerler Marmara Adası, Adapazarı, Elazığ ve Uşak’tan, künderakari kapı ve pencere kepenklerinde kullanılan meşe ağacı Bolu’dan temin edilmiş. Türkiye’den 320 TIR’la taşınmış.

Halı Müzesi’nde Türkmen halı ve kilimlerin en güzel örnekleri sergileniyor. Özellikle, 40 kişinin yedi ay gece gündüz çalışarak yer tezgahında dokuduğu, 49 milyon düğümden oluşan 193 metrekarelik halı büyüleyici. Aslında Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’na perde olarak hazırlanmış, çok ağır geldiğinden geri gönderilmiş. Fotoğrafının çekilmesine izin verilmiyor.

Aşkabat Milli Müzesi’nde ülkenin dört bir yanından gelen eserler sergilenmekte. En ilgi çekici buluntuları arkeoloji ve etnoğrafya bölümlerinde görebilirsiniz. 500 bin parçalık koleksiyonunda antik dönem ve ortaçağa ait çok nadir buluntular var. Ayrıca çok sayıda antik Türkmen halısı, milli kıyafetler, kumaşlar, müzik aletleri, silah, müchever, madalya, tarihi yazılar, fil dişinden yapılmış boynuz şeklinde kaplar (riton) ve heykelcikler sergilenmekte. 19. ve 20. yüzyıl bazı Rus ve Batı Avrupalı sanatçıların tablo, çizim, heykelleri, ülkenin flora ve faunası, fosil, ender jeolojik buluntuları ile bu görkemli müze görülmeye değer.

KADINLAR İÇİN CENNET

Ayağımın tozuyla Çöl Pazarı’na uğradım. Talkuchka/Cıgıldık, yani "itme-kakma" pazarı şehre yarım saat uzaklıkta, çölün ortasına kuruluyor. Haftanın dört günü ülkenin dört bir tarafından satıcılar buraya geliyor. Ulaşım ucuz. Uçakla 45 dakikalık uçuşun bedeli 10 dolar. Pazar masal ülkesi gibi. Ne ararsanız var: El işleri, kaftanlar, örtüler, halı, heybe, keçe, takı, kalpak, eski madalyalar, kitaplar, sebze, meyve, otomobil, seyyar restoranlar. Nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Tam bir renk cümbüşü, curcuna. Satıcılar laf atmıyor, mallarını gösterip "bak ne guzel, alsana" diyor. Dolar, Euro geçiyor. Halılar çok güzel ama maalesef ülke dışına çıkartmak zor.

Türk inşaat firmaları buraya da 2010’da tamamlanacak bir modern pazar kuruyor. Bitince pazarın bütün sihiri kaçacak...


MERV

Bu şehirde gelin olmak çok zor/_np/9196/6889196.jpg
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesindeki Merv şehrine Aşkabat’tan 50 dakikalık uçuşla ulaşılıyor. Bilinen tarihi, Abamendiler’e (M.Ö. 6-4. yüzyıl) uzanmakla beraber, ilk kuruluşunun daha da eskiye gitmesi muhtemel. Türkler 1035’te toplu olarak gelip şehre yerleşmeye başlamış. Beş yıl sonra Selçuklular ele geçirmiş. 1221’de Moğol istilasıyla yerle bir edilmiş, mezarlar ve türbeler hazine avcılarınca talan edilmiş. 15.yy’da Timurlu Şahruh’un emriyle tekrar inşa edilip, başka bölgelerden getirilenler yerleştirildiyse de kent hiç bir zaman eski ihtişamına ulaşamamış.

Günümüzde kutsal şehrin Sultan Sancar Türbesi, Abdullah Han Kalesi, Büyük ve Küçük Kız Kaleleri gibi mekanları okul öğrencileri, aileler, yeni evliler tarafından ziyaret ediliyor. Dua edip, toplu halde yemek yiyerek günlerini geçiriyorlar. Mezarlıklar bu kutsal alanların yakınında. Yolda yeni evli bir çifte rastladık. Gelin o kadar kat kat giydirilmişti ki, rulo yapılmış halıyı andırıyordu. Gelinler kaftanı başlarından geçirip tüm vücutlarını örtüyor. Kaftanın üstüne işlenen gümüş takılar 30 kilogram. Türkmenistan’da gelin olmak, bu serenomiye katlanmak hiç kolay olmasa gerek.

Sultan Sancar Türbesi, küp formunda, çok sade bir yapı. Üstünü örten kubbe bir zamanlar turkuvaz renkli, çok güzel çinilerle kaplıymış. Çevresindeki yapılar depremler, saldırılarla yıkılırken, türbe üç metre kalınlığındaki duvarları, altı metre derinliğindeki temelleri sayesinde bugüne ulaşmış.

Büyük ve Küçük Kız Kaleleri, Sasanilerce 7. yy’da kurulmuş. Çok sıkı korumalı, kerpiç duvarlarıyla 600 yıl kullanılmış. Günümüzde ise tamamen harap olmuş durumda.

Merv Pazarı’ndan kumaş, giyisinin yanı sıra çeşitli hastalıklara deva otlar, hatta sülük bile alabilirsiniz. Şehri bir günde rahatlıkla gezip, akşam uçağıyla Aşkabat’a dönebilirsiniz. Türkmenler uçuş boyunca cep telefonunu rahatça kullanıyorlar, ikaz etmeyi unutmayın.

TAŞAVUZ - ÜRGENÇ

Dileğinin gerçekleşmesini isteyen, kaftanla tepeden yuvarlanıyor

/_np/9197/6889197.jpg
Aşkabattan Taşavuz’a uçakla yaklaşık bir saatte gidiliyor. Amu Derya deltasındaki bu yerleşimin yeni adı Daşavuz. 19. yüzyılda bir kale olarak kurulmuş. Günümüzde düzgün sokakları, blok apartmanlarıyla tipik bir Sovyet yerleşim örneği. Moskova-Köhne Ürgenç demiryolu da buradan geçiyor.

Taşavuz’dan yaklaşık iki saatlik otobüs yolculuğuyla ortaçağın önemli kentlerinden Köhne Ürgenç’e varıyorsunuz. Açık hava müzesi görünümündeki kent geniş bir alana yayılmış. Adeta bir adak yeri. Neredeyse her ağaç dalına bez parçası bağlanmış. Şehri daha çok hastalar, dilekte bulunmak için ziyaret ediyor. İsteği yerine gelen burada kurban kesiyor. Çocuk sahibi olmak isteyenler içinde oyuncak bebek bulunan küçük beşikler bırakıyor. Ayrıca dileklerin gerçekleşmesi için üstlerine geçirdikleri bir kaftanla yere yatıp bir tepeden aşağı metrelerce yuvarlananları hayretle izledim. Eh, buralara gelip de adak adamamak olmaz, ben de geleneklerine katılmadan edemedim.

BAŞ VE VÜCUT  AYRI MEZARDA
Turabeğ Hanım Türbesi, Orta Asya’nın en önemli yapılarından. Geometrik planı çok büyük takvim gibi. İnsanoğlunun zamandaki önemsizliğini vurguluyor. İçindeki kubbede ışıldayan mozaikler günleri temsil eden 365 ayrı bölüm. Kubbenin altında, saati temsil eden 24 kemer, onun altında ayları temsil eden 12 kemer ve ayın haftalarını temsil eden dört büyük pencere bulunuyor. Türbe 14. Yüzyıl’da, Altınordu döneminde, Sufi hanedanının aile mezarı olarak yapılmış. Turabeğ Hanım hem bu hanedandan Kutluğ Timur’un karısı hem de Altınordu’ya İslamiyeti getiren en büyük liderlerden Özbek Han’ın kızı.

Necmeddin Kubra ve Sultan Ali Türbeleri aynı avlu içinde, karşılıklı. Necmettin Kubra 12-13. yüzyıllarda yaşamış Horezmli çok ünlü bir öğretmen ve şair. Moğollar başını keserek öldürmüş. İki mezardan birinde başı, diğerinde vücudu gömülü. Türbesi Türkmenler’in ikinci Mekke’si. Üç kez ziyaret etmek bir hacca bedelmiş. İyileştirici güçlere sahip olduğuna inanılıyor. Duacı, dilekçi ziyaretçisi bol. Türbenin üç kubbesi, özgün çinili girişi bulunuyor. Sultan Ali ise 16. Yüzyıl Özbek lideri. 1320’lerde yapılan Kutluğ Timur Camii’nin tuğla minaresi 62 metre yüksekliğiyle Orta Asya’nın en uzunu. Bacayı andıran minare 143 basamaklı. 800 yıllık Sultan Tekeş Türbesi, konik kubbe ve zigzag desenli tuğla işçiliğiyle tipik Horezem mimari özelliklerini yansıtıyor.

NE, NEREDE, NASIL?

Para birimi Türkmen Manatı. 14 bin Manat yaklaşık 1 dolar. Her yerde dolar, Euro geçiyor. THY, İstanbul’dan Aşkabat’a her gün uçuyor. Vize almak zor. Havaalanındaki formaliteler cabası. En kolayı turla gitmek. Aşkabat’ta beş yıldızlı Ak Altın Plaza Hotel’de kalabilirsiniz. Tel: (99312) 363700. Çoğu özel otomobil taksi olarak çalışıyor. Caddede elinizi kaldırınca, çok beklemiyorsunuz. Fiyatlar makul, inmek istediğinizde "ben burada düşeyim" diyorsunuz. Devlet binaları, havaalanı, müze ve cami içleri, sınır kapılarında fotoğraf çekmek yasak. Sokakta dahi sigara içmek yasak.

TÜRKMEN YEMEKLERİ


Türkmen mutfağı bize hiç yabancı değil. Mantı, mantı böreği (Khonim böreği), börek (samsa), pilav, süzme yoğurt, ayran, mercimek çorbası, erişte ve şiş başlıca yemekleri. Mantının kabak, patates, ıspanak, yabani otlusunu da yapıyorlar. Bir kevgirin üstüne dizip, buharda pişiriyor, bir kase yoğurtla servis ediliyor. Hanım Böreği mantının büyük rulo şekindeki hali, içinde kıyma, patates, soğan, otlar var. Salata çok ince doğranmış, turşumsu havuç, yabani ot ve süzme yoğurttan yapılıyor. Türkmenistan’da pirinç bol ve çeşitli, pilavlar da öyle. En popüleri Özbek pilavına benzeyen havuçlu, üzümlü, etli Türkmen pilavı. Pamuk yağıyla pişiyor. En lezzetlisi pazardaki seyyar satıcılarınki. Tandır veya fırında, süt veya su katarak pişirdikleri ekmek ve pidelerin nohutlu, susamlı, soğanlı ve çörek otlu çeşitleri var. "Lochira" denilen yassı, 2-3 milimetrelik ekmeklerin hepsinin üstüne "çekiş" adlı aletle desen yapıyorlar. Tatlıları /_np/9192/6889192.jpghelva, şekerpare ve pişmaniye. Daha çok meyveyi tercih ediyorlar. Deve et ve sütü mutfaklarının gözdelerinden. Ayranının çok lezzetli olduğu söyleniyor.

At bakanlığı olan tek ülke

Sabah kalk atını gör, atından sonra babanı gör, diyor bir Türkmen atasözü. Türkmenler için at can yoldaşı, tutku, dilek, murada ermek demek. Türkmenler gücü, dayanıklılığıyla ünlü atları Akhalteke sayesinde çölleri aştı, gece gündüz yol alıp akın yaptı. 1917 Rus işgalinden önce hemen hemen bütün Türkmen ailelerin en az iki atı varmış. Sosyalist sistemde atlar devlet çiftliklerinde yetiştirilmiş. Bazı aileler atlarından vazgeçmemek uğruna İran ve Afganistan’a kaçmış. 1991’de bağımsızlığını kazanan Türkmenistan’da yeniden milli sanat olmuş at yetiştiriciliği. Çiftlikler açılmış. Akhalteke milli servet, devlet armasında yer alıyor. Komşu Kazak ve Özbeklerin aksine Türkmenler at eti kesinlikle yemiyor. Türkmenistan, At Bakanlığı bulunan tek ülke.